Dost ve Düşmanın Hayran Kaldığı Devlet Başkanı!

Close-up of the Kaaba in Mecca, Saudi Arabia, showing intricate golden patterns at night.
Okuma süresi: 4 dakika

DOST VE DÜŞMANIN HAYRAN KALDIĞI DEVLET BAŞKANI! 

Dr. Vehbi KARAKAŞ 

Eğer ülkenizi ve dünyanızı anarşi ve terörden, imansızlık ve ahlaksızlık akımlarından, ekonomik krizlerden, müstehcenliğin tahribatından kurtarmak; içte ve dışta barış ve kardeşliği, huzur ve güveni, edep ve güzel ahlakı hâkim kılmak istiyorsanız, bu işleri en kısa zamanda başaran örnek şahsiyete müracaat etmeniz, onun teknik ve taktiklerini kullanmanız farzdır.  

-Kimdir o örnek şahsiyet?  

-O, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’dir (sav).
O şanlı peygamber, dövüşen, boğuşan ve birbirini yiyen bir toplumu, 23 sene gibi kısa zamanda en ucuz ve en az zayiatla ıslah etmiş, birbirine hasım insanları hısım yapmış, birbirini öldüren insanları, birbirini yaşatan insanlar haline getirmiştir.
Bunu nasıl başarmıştır? Şimdi gelin onu görelim:  

Hz. Muhammed (sav) ve ona inananlar, 13 yıl Mekke’de en korkunç eziyete maruz kaldılar, dinleri uğruna işkence gördüler, ne enteresandır ki onlar, bu dayanılmaz acılara ve kötülüklere kötülükle karşılık vermediler. En sonunda yerlerini-yurtlarını terk ederek önce Habeşistan’a daha sonra da Mekke’den Medine’ye hicret ettiler. Düşmanları, Hz. Peygamberi ve bağlılarını Medine’de de rahat bırakmadılar. Ordular düzenleyip üzerine yürüdüler. 

Bedir savaşı, Uhud savaşı, Hendek savaşı… gibi üç büyük savaş, müşriklerin Hz. Peygamberi ve inananlarını imha operasyonlarından başka bir şey değildi…Hamle üstüne hamle yaptılar. Bunlardan da sonuç alamadılar. Saklayan Allah sakladı. Nihayet keser döndü, sap döndü, hesap döndü. Peygamberimiz, 12 bin kişilik bir kuvvetle Mekke’ye yöneldi. Başta Allah’ın yardımı, sonra da Hz. Peygamber’in uyguladığı hikmetli taktik ve tekniklerle kansız-kavgasız bir şekilde Mekke’yi fethetti. O güne kadar (610-630) kendisine ve Müslümanlara maddî ve manevî en ağır işkenceyi reva gören en azılı düşmanlarını, kılıçtan geçirecek gücü varken, karşısındakiler de bu kılıcı hak etmişken Peygamberimiz: “Bugün size kınama yoktur. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin merhametlisidir, [1]Yusuf, 12/92  gidiniz, hepiniz serbestsiniz.” [2]İbn-i Hişam, Sîre, 4/55; İbn-i Sa’d, Tabakat,2/142; Taberî, Tarih, 3/120  diyerek hepsini affetti. Ordusuyla Mekke’yi, affıyla da gönülleri fethetti.  

Güçlü iken affetmek, affederek gönülleri fethetmek onun en önemli sünnetlerinden biri oldu. Her halde anarşi ve terörü bitirmenin merhamet ve adaleti hâkim kılmanın sihirli formüllerinden biri de bu idi zaten. Hz. Peygamber (sav), bununla da kalmadı; Mekkelilere, mağlub edilmiş bir millet, ele geçirilmiş bir bölgenin ahalisi olarak muamele yapmadı. Aksine onları hak ve görevler konusunda zaferi kazananlarla eşit duruma yükseltti. Kimsenin malına, mülküne, evine, arazisine, işine, aşına el koymadı. Bunları ganimet statüsüne tabi tutmadı. [3]Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 213, DİB yayınları-2016  Hz. Peygamberin yanında yer alan ve Mekke’yi fetheden mücahitler ise, yağma ile değil, Mekke’yi fethettikleri günün gecesini sabaha kadar tekbir, tehlîl ve Kâbe’yi tavafla geçirdiler. [4]Aynı eser, 2016. Peygamberimiz, Mekke’nin üç zengininden yüz otuz bin dirhem borç alarak ihtiyacı olan sahabîlere dağıttı. Sonra Hevazin ganimetlerinden gelen para ile  de bu borcunu … Continue reading

Hz. Peygamber, “Bugün Kâbe’de savaşın helal olduğu gündür” diyen ve komutanlarından biri olan Sa’d bin Ubade’yi azlederek sancağı elinden aldı ve onun oğlu Kays’a verdi. Sa’d’ın “bugün savaş günüdür” sözüne karşılık, “hayır, bugün merhamet günüdür” dedi. [5]Aynı eser, 211  Onca yıl kendisine kan kusturan insanlara merhametle muamele ediyordu. Bu tavırlarından da anlaşılıyordu ki o, savaştan değil, barıştan yana idi. Çünkü o, alemlere rahmetti. [6]Bkz. Enbiya, 21/107  Onun bu rahmet ve merhametinden nasiplenmeyen kalmayacaktı.  

Peygamberimizin derdi, öldürmek değil, yaşatmaktı, kaybetmek değil, kazanmaktı. [7]Bkz. Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 151, DİB yayınları  Buna ait misalleri saymakla bitiremeyiz. Hz. Hamza’nın katili Vahşi, Mekke’nin fethinden sonra Taife kaçtı. Peygamberimiz ona tekrar tekrar mektup yazıp “gel” dedi, affedip İslam şemsiyesi altına aldı. Vahşi’yi kiralayan Ebu Süfyan’ın karısı Hind’i, müşrik orduları komutanı Ebu Süfyan’ı, babası Ebucehil gibi Müslümanlara kan kusturmuş olan İkrime’yi affedip İslâm’la şereflenmelerini sağladı.  

Peygamberimiz, en güçlü olduğu bir günde, en azılı düşmanlarını affedip İslâm’la şereflenmelerine vesile olurken; biz neden dindaşlarımızı, soydaşlarımızı, yoldaşlarımızı, vatandaşlarımızı sağcı olsun-solcu olsun, Türk olsun-Kürt olsun, Alevî olsun-Sünnî olsun, açık olsun-kapalı olsun, inanan olsun-inanmayan olsun bütün vatandaşlarımızı ve bütün insanları yumuşak ve tatlı üslubumuzla, dürüstlüğümüzle, güzel ahlakımızla, özellikle de şefkatimizle affetmeyi, kazanmayı düşünmeyelim?  

Peygamberimiz, sadece inananların peygamberi değildi. O, inanmayanların da peygamberiydi. Allah onu alemlere rahmet göndermişti. Dolayısıyla onun daveti, inanan-inanmayan, sağcı-solcu, açık-kapalı herkese yönelikti. Çünkü o âlemlere rahmetti. Bugün davetçilerin davetleri de Rasûl-i Ekrem Efendimizin daveti gibi herkese yönelik olmalı, bir tarafı sayan, öbür tarafa söven tarzda olmamalıdır. Bugünün davetçileri de tıpkı onun gibi kendilerini alemlere rahmet bilmeli ve davetlerini bu merhametle icra etmelidirler. 

Peygamberimiz savaşta bile düşmanına dua ediyordu. İşte Uhud savaşı: Çok az sayıda mücahidin, yağmur gibi yağan müşrik oklarına karşı, kendi­sini korumaya çalışırken, düşmanı tarafından miğferi parçalanan ve yanağından kanlar akan Resûl-i Kibriya Efendimizin mübarek dudaklarından şu cümleler dökülüyordu: “Allahım, kavmimi bağışla. Çün­kü onlar bilmiyorlar.” [8]Buhari, Enbiya 54; Müslim, Cihad 104. Taif’te de kendisini taşlayanlara, ayaklarını kan içinde bırakanlara da aynı duayı yapmıştı? Melekler geldi: İstersen dağları bunların tepesine indirmeye hazırız, dediler. O şanlı ve şefkatli Peygamber: “Hayır, dedi, ben Cenâb-ı Hak’tan onları hidayete erdirip bağışlamasını ve onların soylarından sadece Allâh’a ibâdet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak bir nesil getirmesini dilerim.” [9]Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-halk, 7; Müslim, Cihâd, 111 buyurdu.  

Peygamberimiz, elindeki hikmetli kitap, dilindeki tatlı hitapla yüzyıllardır devam edegelen Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki kan davalarını bitirdi, Mekkeli Muhacirlerle Medineli Ensar’ı birbirine kardeş yaptı. Önümüzde böyle güzel ve mükemmel bir örnek, elimizde İslam gibi ekmel bir din varken; neden biz bu güzellerden hakkıyla ders almıyor, onların barış ve kardeşlik formüllerini, teknik ve taktiklerini devreye sokmuyoruz? Neden vatandaşlar arasında kutuplaşmalara son verecek bir barış ve kardeşlik seferberliği başlatmıyoruz?  

İnsan, Cenab-ı Hakk’ın antika bir sanat eseri, halifesi, yarattıklarının en şereflisidir. Nasıl olur da böyle bir varlık terörist olur? Bunların böyle olmasında acaba na-babalar, öğretmenler, din görevlileri, akademisyenler, etkililer ve yetkililer olarak bizim bir suçumuz yok mu? Hani biz, “Dicle’nin kenarında bir koyunu kurt yerse Allah onu Ömer’den sorar” diyen bir medeniyetin mensuplarıydık? Bunca evladımız teröre kurban gidiyor. Bunca ırz ve namuslar kirletiliyor. Çocuklar istismar ediliyor. Bunca kız-kadın evinden kaçıyor, kaçırılıyor, ölüyor ve öldürülüyorlar. Bunların hesabını Allah Büyük Mahkemede sorarsa hangimiz bu sorgudan yüzünün akıyla çıkacaktır?  

Batı’nın ilim ve fikir adamlarından, Nobel Edebiyat ödülü almış Bernard Shaw diyor ki: “Muhammed’in (sav) hayatını inceledim. O İsa aleyhtarı değil, bütün insanlığın kurtarıcısı olarak bilinmelidir. Onun gibi bir adam, bugün dünyanın idaresini eline alsa, eminim ki dünyayı, hasretini çektiğimiz barış ve saadete kavuşturur.” [10]http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=405  

Batı aleminde büyümüş biri, bu hakikati anlar da İslam aleminde büyüyenler bunu anlayamaz ve onun güzel ahlakını, tatlı ve yumuşak dilini ve adil yönetim tarzını hayata taşıyamazlarsa yazık bize, vay halimize! [11]Daha geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi “Hz. Muhammed’i (sav) Okuma, Anlama ve Yaşama Sanatı” adlı kitabı. Siyer Yayınları’ndan


Dipnotlar

Dipnotlar
1 Yusuf, 12/92 
2 İbn-i Hişam, Sîre, 4/55; İbn-i Sa’d, Tabakat,2/142; Taberî, Tarih, 3/120 
3 Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 213, DİB yayınları-2016 
4 Aynı eser, 2016. Peygamberimiz, Mekke’nin üç zengininden yüz otuz bin dirhem borç alarak ihtiyacı olan sahabîlere dağıttı. Sonra Hevazin ganimetlerinden gelen para ile  de bu borcunu ödedi.(Bkz.Aynı eser,213) 
5 Aynı eser, 211 
6 Bkz. Enbiya, 21/107 
7 Bkz. Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 151, DİB yayınları 
8 Buhari, Enbiya 54; Müslim, Cihad 104.
9 Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-halk, 7; Müslim, Cihâd, 111
10 http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=405  
11 Daha geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi “Hz. Muhammed’i (sav) Okuma, Anlama ve Yaşama Sanatı” adlı kitabı. Siyer Yayınları’ndan

Diğer Makaleler